9 Ağustos 2012 Perşembe

Özgürlük..




Özgürlük mü istiyorsun..İşte özgürlük budur...
Hangisi yer,hangisi gök karışmışken yürümek.
Bir nefeste tüm hayatı içine çekmek..
Ya da bir nefes dışarı kendini dışa vurmak..
İşte Özgürlük budur..
Her nefeste yaşadığını hissetmek...!

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Sorular..

Cevaplarını aradığın sorular vardır...
Beyninin içinde neden ? nasıl ? niçin ? diye tekrarlanır durur.Kül rengi bulutların masalsı yolculuğunda sorarsın bu soruları,ya da uzun bir yolda karanlık bir gecede daha ay yeni yeni kendini gösterirken gecenin pusu toprağa değmeden,Bir fikrin,düşüncenin yazıya dökülmeden önceki sancısı gibi dolanır durur beyninde tüm sorular cevapları çok yakında gizlidir bir düş uzağında, karşı dağın yamacında hemen oracıktan geçen bir buluta sorsan bilecek aslında neden? desen belki anlatacak sana,Karşı dağa uzansan ey yüce dağ sen eskilerden eskisin çok uzun geceler gördün her güne doğan güneşleri gördün. Ayın güneş gitsin diyen sabırsızlığını gördün. İnsanları gördün en önemlisi öfkesini yollara vuran öfkesiyle yaşayan dağ ile taş ile dertleşen ey yüce dağ desen nasıl? 
Geçen tüm soruları geceye sorsan o kulak verir sesine çünkü iyi de kötüde siyahın içinde, gecenin siyahı iyiyi de kötüyü de aynı derecede örter iyi hep belli eder kendini parlar karanlıklarda ne kadar zifiri karanlık olsa da ortalık..
Her sabah güneşte doğmuyor mu karanlığa inat,Ve güneş doğmuyor mu cahilliğe,öfkeye inat Doğudan yükselmiyor mu ? 
İşte insanda doğmalı her güne korkuya,acıya,bilmediği sorulara,çözemediği cevaplara,nedenlere,niçinler e, eşitsizliğe..Bir gün başkaldıracak diye tüm insanlar yeniden doğmalı insan her güne inat...




23 Temmuz 2012 Pazartesi

Nerde Kalmıştık

Nerde kalmıştık uzun zaman oldu yazmıyorum oysa anlatacak ne çok şey oldu.İnsan hayatı film misali senaryoya dahil olanlar kendi isteğiyle çıkanlar ya da kendin çıkardıkların..Zaman geçtikçe insanları daha da çok tanıyorsun ama şu var acılar şekillendiriyor insanı.Karşıda ki insanı da tanımanın tek yolu bu aslına bakarsan acılarını anlamak empati kurmak.Ama sende insansın ya hani senin adına da empati kurulsun istiyorsun.Senaryodan çıkan ya da dahil olan insanlar senin pencerenden de baksın olaylara ama hepimiz insanız en nihayetinde hepimiz farklı bir oya.
Ben insanları tanırken beni yalnız  bırakmayan doğruyu yanlışı tek tek yüzüme söyleyen insan iyi ki yanımdasın.Sen yanımda olmasan belki de akı ve karayı ayırmak bu kadar kolay olmazdı.Yazmayalı sınavlar atlattım.Zorlu sınavlar uykusuz kaldım.emek verdim,gerildim uykusuz kaldım,değdi mi değmedi mi sonuçlar gösterecek.Ama  ne kadar güvenilir sonuçlara orası da ayrı binlerce gencin emekleri bu kadar basit mi çöpe atılsın.Evet bu kadar basitmiş bu soruya verilecek en güzel cevap bu..Şimdi sadece bekliyoruz ama o arada da alan çalışmalarına devam.


3 Mart 2012 Cumartesi

29 Şubat 2012 Çarşamba

Sessizlik


Sesiz sedasız ilerlerken şu hayatta birden sen çıktın karşıma önce ne yapacağıma şaşırdım.Sonra derin bir nefes alıp bekledim sordum kendime defalarca:"Ne yapıyorum?" cevap veremedim bir türlü hala cevabını bilmeden bakıyorum yüzüne bekliyorum.Belki cevabını bulurum diye cevabını bulursam.Sessizlik olacak sessizlik içinde sen.Sana kalbimin tüm yollarını açmışken neden bu vurdumduymazlık ben sensiz yapamam derken neden bu gülüş,içten ve acımasız ben sana kalbimi açıp ta derinlerden sesleniyorum.Ondan duy beni duyda bitsin bu sessizlik ve çaresizlik.Bir gün biliyorum bir gün kesişecek yollarımız işte o zaman beni yine duymazsın diye haykıracağım var gücümle.Duy beni eğer her şeye rağmen sırtını dönüp gidersen sakın geri dönme,çünkü geri döndüğünde sana söyleyecek hiçbir sözüm kalmayacak...
                                                                                                                       14.09.2005

Ece Temelkuran'la söyleşi: "Çok temiz değildik; iyice kirlendik"

Ece Temelkuran'la söyleşi: "Çok temiz değildik; iyice kirlendik": Ece Temelkuran'la söyleşi: "Çok temiz değildik; iyice kirlendik"

26 Şubat 2012 Pazar

Kayıp Kent Ani


Ermenistanla sınırları belirleyen o kırmızı çizginin tam üstünde neredeyse.11.yüzyıl başlarında yüzbini geçen nüfusuyla ‘kırk kapılı şehir’ ve ‘1001 kilise ‘ tabirleri çok geride kaldı.Ayakta kalmaya direnen mabedler yüzyıllar öncesinde anı şehrinin kozmopolit yapıda olan büyük bir kent olduğunu gösteriyor.






Efsane güzeldir bütün efsaneler gibi: bir ırmağın ayırdığı iki ülke varmış. birinin tüccarları diğer ülkeye gelir giderlermiş. onlar iyi tüccarlarmış, dürüst tüccarlarmış. ülkenin başında da iyi ve dürüst yöneticiler varmış. iyi anlaşırlar, kimsenin hakkı kimsede kalmazmış. ama bir gün hükümdar ölmüş, yerine başkası geçmiş. tüccarlar gelip de hükümdarı değişmiş görünce, bakmışlar ki adet usul de değişmiş. yetimin hakkı yeniyor, masumun malı gasp ediliyormuş. yargıçların vicdanları alınıp satılıyormuş pazarlarda. adalet de kalmamış mülk de, kısacası. kaybettikleri mala akçeye değil de, taşlaşmış bu yüreklere vahlanan tüccarlar “taş kesilesiniz” diye beddua etmişler. aniden koca kent taş kesilmiş ve o günden sonra şu isimle anılır olmuş: "Ani.”




O gün bugundür mabetleri taş, kervansarayları taş, yürekleri taş, saklı bir kenttir ani. ve o gün bugündür yerlisi değilse de mutlaka yolcusu vardır.”
Ani unutulmuş şehirdir haritada yeri bilinir ama o şehrin kapısında girip sessizliği dinlemek gerek yüzyıllar öncesine gitmek gerekki tam olarak anlaşılsın.çarşıları,ateş tapınakları,kiliseleri ile yaşayan şehirdir ani..Terkedilmiş ama doğası manzarası ile hala yaşayan şehirdir..

Çay Falı

Beş yıl mı desem on yıl mı desem..Bir fincanın içindeki kahve lekeleri gibi belli belirsiz hayal yamaları halinde hafızamın çeperlerine saçılmış zamandan söz edeceğim.Anneannemin doğduğu bir dağ köyüydü,Hemşin'deydi Kaçkarlar'ı aşmak için yola çıktığımızda uğramıştık o yüksek köye.Kırmızı saçları keşanından taşan bir genç kız bize demli bir Rize çayı yapmış sonra da falımıza bakmıştı.Çay falına.Cam bardağın içimde yüzen iri bir çöp ve küçük bir çöp için ne öyküler anlatmıştı.Hepsini de nasıl bilmişti.İsmini bilsem,yolumu yine oradan geçirip kutlamak isterdim.Yıllar sonra,bir başka çay falını Kuzey Hindistan'da yaşlı bir Hintli kadına baktırmış idim.Sonradan öğrendim ki,çay falı,göçebe Çingeneler tarafından ta Çin'den Avrupa ülkelerine,İngiltere'ye kadar taşınmış.Hintli falcım bana,çay falı için,içinde desen olmayan,açık renkli bir fincan gerektiğini söylemişti.Ama Hemşin'dekinden farklı olarak,dipte kalan çayları saat yönünde bir kez karıştırıp,fincanın üzerine beyaz bir peçeteyle kapatmış ve baş aşağı getirmişti.Sonra yediye kadar sayıp,fincanı düzeltip geleceğimi anlatmaya koyulmuştu.Fincanın sapı,şimdiki zamanı gösteriyordu ve dairesel iç çeperi bir yıl olarak kabul etmek gerekiyordu.Çay yaprakları dipte kalmışsa,bunu kötü şeyler olacak şeklinde yorumluyordu.Yapraklar fincanın içine hangi mesafede yapışmışsa,bu yapışmalar olacak şeyleri ve zamanı anlatıyordu.Yaprak kalp biçimini almışsa,mutluluk vaat ediyordu,iki kalp gözükürse evlilik.Köpek biçimine bürünen sadık dost,kedi biçimine girmiş sahte dost çıkabiliyordu fincanda.Anımsıyorum da birden fazla köpek vardı çayımda.İçtiğimiz şey,yazgımızı belirlemez mi sanıyorsun ey bahtı güzel okur!

Kaynak : (Atlas sayı 226 )

Dijitalleşme hayata nasıl yansıyor?

Dijitalleşme hayata nasıl yansıyor?: Dijitalleşme hayata nasıl yansıyor?